Hayat bazen insanın yüreğine dokunarak ilerler. Koşarız, çabalarız, yoruluruz…
Ama asıl yorgunluk, kendimize yetişemediğimiz anlarda birikir. Kalbimiz sessizce konuşurken biz çoğu zaman duyamayız. Çünkü modern hayat, insanı önce hızlandırır, sonra da iç sesini susturur.
Son günlerde etrafıma baktığımda herkes aynı koşunun içinde. Kimi işine, kimi derdine, kimi de hayallerine yetişmeye çalışıyor. Fakat bu hengâmenin içinde en çok kaybolan yine insanın kendi ruhudur. Durup düşünmeyi unuttuk, nefes almayı unuttuk, kendimizi unuttuk…
Ve gençlerimiz…
Kalbimin en çok sızladığı yer de burası. Gençliğin en kıymetli hazinesi olan zaman, avuçlarının arasından sessizce akıp gidiyor. Ekran ışıkları altında tükenen saatler, gerçek hayatı gölgeliyor. Oysa gençlik; hevesin, umudun, cesaretin adıdır. Boşa harcadığında geri gelmeyen tek sermayedir.
Tam böyle bir düşüncenin ortasında, üstat Necip Fazıl’ın dizeleri yüreğime iner gibi oluyor:
“Zaman bir kuştur uçar,
Kanadında bin diyar.
Uçmak mı var, kaçmak mı,
İnsanoğlu hep yorgar…”
Bu dörtlük, hem gençlere hem büyüklere bir uyarı aslında. Zaman bizden çalmıyor; biz zamanı hoyratça harcıyoruz. Biraz durmak, biraz hissetmek, biraz da kendimize bakmak gerekiyor. Çünkü insan, kendine dönebildiği kadar iyileşir, kendini duyabildiği kadar büyür.
Bugün bu köşeden herkese sessiz bir çağrı yapmak istiyorum:
Kendinizi ihmal etmeyin. Yineleyin, yenileyin, düşünün… Gençlerimizin ellerinden tutun, onlara zamanın değerini hissettirin. Çünkü geleceği kuran, bugününü doğru kullananlardır.
KALIN SAĞLICAKLA
Attilla Samat