Atilla SAMAT

Tarih: 19.12.2025 12:57

Gelişen Türkiye'de Mutluluk Nerede?

Facebook Twitter Linked-in

Türkiye'miz mega projelerle, ihracat rekorlarıyla, teknolojik atılımlarla "gelişiyor" diye övünüyoruz. 

Ama bu gelişme kime yarıyor sorusunu sormadan edemiyorum. Milyonlarca vatandaşımız asgari ücretle geçim savaşı verirken, bir avuç ayrıcalıklı kesim servetlerine servet katıyor. Bu uçurum, sadece ekonomik bir sorun değil; toplumsal bir yara, mutluluğumuzu çalan bir gerçek.


2025'te net asgari ücret 22 bin 104 lira olarak belirlendi. Yüzde 30 zam diye sevindik ama gerçekler acı: 

Dört kişilik bir ailenin sadece sağlıklı beslenme için gereken açlık sınırı, Aralık 2025 verilerine göre 27-28 bin lirayı aşmış durumda. Yoksulluk sınırı ise 93-94 bin lira bandında. Yani asgari ücret, karnı doyurmaya bile yetmiyor. 

Market filesi dolmuyor, faturalar birikiyor, çocuklar hayallerinden vazgeçiyor. Aşık Mahzuni Şerif'in türküsündeki gibi: "Yiğit muhtaç olmuş kuru soğana..." Eskiden en ucuz sebze utançtı, şimdi o bile lüks haline geldi. Soğan, patates, ekmek... Temel ihtiyaçlar cep yakıyor.


Bu tabloyu en iyi, kendi hayatımdan biliyorum. İki çocuğum üniversite okudu; biri anestezi teknikeri, diğeri paramedik/hemşire oldu. Yıllarca gece gündüz çalıştık, okuttuk, diplomalı olsunlar diye. Ama ne oldu? Aldıkları maaşlar, özel sektörde veya başlangıçta asgari ücret civarında, kamuda bile nöbetsiz 30-40 bin bandını zor geçiyor. 

Eğitimli, nitelikli gençler, hayat kurtaran mesleklerde çalışıyorlar ama ay sonunu getiremiyorlar. Kira, fatura, pazar... Her şey ateş pahası. Bu gibi niceleri var; doktorlar, mühendisler, öğretmenler bile ek iş yapmak zorunda kalıyor. Eğitim yatırımı boşa mı gidiyor? Bu çocuklarımıza, bu yiğitlere yazık değil mi?


Peki neden böyle? Enflasyon bir yandan alım gücünü eritiyor, diğer yandan gelir eşitsizliği zirve yapıyor. Gini katsayısı yaklaşık 0.41 civarında; sıfıra yaklaştıkça eşitlik artar, ama bizde eşitsizlik derinleşiyor. En zengin yüzde 20, toplam gelirin yarısına yakınını alıyor; en yoksul yüzde 20 ise ancak yüzde 6-7'sini. Orta sınıf eriyor, ya yukarı çıkıyorsun ya aşağı düşüyorsun.

Bir kesim lüks yatlarda, villalarda, yurtdışı seyahatlerinde zenginlikte yüzerken, milyonlar borçla, kredi kartıyla hayatta kalmaya çalışıyor.


Bu eşitsizlik sadece cebe değil, ruha da dokunuyor. İnsanlar mutsuz, umutsuz. Sabah "Bu ay nasıl bitecek?" diye evden çıkan baba, akşam eli boş dönen anne...

 Gençler geleceğe güvenle bakamıyor. Mutluluk mu? O, saraylarda, holdinglerde kalan bir ayrıcalık olmuş. Gelişen Türkiye'nin fabrikalarında, pazarlarında, hastanelerinde mutluluk yok; yorgunluk, öfke ve çaresizlik var.


Devletimizden beklentimiz büyük: Asgari ücret gerçek geçim ücreti olmalı, ara zamlar şart. Vergi sistemi adil hale getirilmeli; zenginden daha fazla alınmalı, dar gelirlilere destek artırılmalı. Sosyal politikalar güçlendirilmeli ki, yiğitler kuru soğana muhtaç olmasın, eğitimli gençler hak ettiklerini alsın. Aksi halde bu uçurum büyüdükçe, toplumsal barış da riske girer.


Gelişme güzel, ama paylaşılmayan gelişme neye yarar? Mahzuni Baba'nın sesi kulaklarımızda: "Yoksulun sırtından doyan doyana, bunu gören yürek nasıl dayana?" Dayanmak zor, değişim şart. Haydi, eşit ve mutlu bir Türkiye için sesimizi yükseltelim!
Kalın Sağlıcakla 
Atilla Samat


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —