İnsan hakları, bir toplumun yalnızca hukuki değil, vicdani pusulasıdır.
10 Aralık, bize yeniden hatırlatıyor: İnsanca yaşamak bir ayrıcalık değil, doğuştan gelen haktır.
Bugün Türkiye, çalışkan insanıyla, üretme gücüyle ve iyilikten yana kültürüyle; daha adil, daha eşit ve daha özgür bir düzeni hak ediyor. Çünkü her toplumsal sorunun temelinde aslında tek bir kırılma vardır: adalet eksikliği.
Ekonomik eşitsizlikten yargıya duyulan güvensizliğe, gençlerin umut kaygısından kadınların güvenlik sorununa kadar her gündelik mesele, insan haklarının pratikte karşılık bulmadığını gösteriyor.
Oysa adalet; mahkeme salonlarından ibaret değildir.
Bir çocuğun eşit eğitim hakkı, bir işçinin emeğinin karşılığı, bir kadının özgürce yürüyebilmesi, bir gencin torpilsiz geleceğe tutunabilmesi…
Bunların hepsi “hakça bir düzen”in temel taşlarıdır.
Çözüm ise açıktır:
– Yargı bağımsızlığının güçlendiği,
– Ekonomik fırsat eşitliğinin sağlandığı,
– Kadın, çocuk ve dezavantajlı grupların korunduğu,
– İfade özgürlüğünün soruşturulmadığı bir Türkiye…
Bu ülke bunu başaracak güçtedir.
İnsan Hakları Günü, bize tek bir cümleyi hatırlatsın:
Bir milletin geleceği, adaletin gölgesinde değil; adaletin ışığında büyür.