TURAN YAZAN


KENTLERİN KAYBOLAN SESLERİ;BETONLAŞMANIN İNSAN RUHUNA ETKİSİ.!

Bugün şehirler büyümüyor, şişiyor. Her boşluğa bir bina, her nefes alan yere bir proje dikiliyor. Kentsel dönüşüm adıyla başlayan süreç, zamanla kentsel sıkışmaya dönüştü. Eskiden gökyüzüne bakan pencereler şimdi başka pencereler görüyor. Rüzgârın yönü bile değişiyor sanki; sokaklar bile güneşi öğlene kadar zor görüyor.


Kimi şehirler vardır; sabah kuş sesleriyle uyanırsınız, esen rüzgârın bir hikâyesi olur, sokak aralarında çocuk kahkahaları yankılanır. İnsan, yaşadığı şehrin ritmine karışır; ne onun dışındadır ne de tam içindedir. Ama artık birçok kentte bu seslerin yerini başka bir uğultu aldı: Betonun sesi.

Bugün şehirler büyümüyor, şişiyor. Her boşluğa bir bina, her nefes alan yere bir proje dikiliyor. Kentsel dönüşüm adıyla başlayan süreç, zamanla kentsel sıkışmaya dönüştü. Eskiden gökyüzüne bakan pencereler şimdi başka pencereler görüyor. Rüzgârın yönü bile değişiyor sanki; sokaklar bile güneşi öğlene kadar zor görüyor.

Oysa insan ruhu, tıpkı toprak gibi nefes almak ister. Betonun ortasında sıkışmış bir yaşam, insana fark edilmeden ağırlığını çökerir. Sabah işe yetişirken duyduğumuz trafik gürültüsü, akşam eve dönerken soluduğumuz egzoz kokusu, yüksek binaların gölgesinde kaybolan gün ışığı… Bunların hepsi, ruhumuzda ince ince açılan yorgunluk çizgileridir.

Eskiden mahalle aralarında yankılanan çocuk sesleri vardı. Bugün o sesleri duyduğumuzda bile şaşırıyoruz; “Hâlâ oynayan çocuk var mı?” diye soruyoruz kendimize. O çocukların koşacağı toprak alanlar artık otopark oldu. Ağaçların gölgesinde soluklanabileceğimiz alanlar da birer birer tarihe karıştı.

Şehirler betonlaştıkça insanlar da birbirinden uzaklaştı. Yüksek binalar, yüksek duvarlar, yüksek kaygılar… Birbirine selam veren komşuların yerini, asansörde göz göze gelmemek için telefonuna bakan insanlar aldı. Çünkü beton insanların mesafesini artırdı; sesleri susturdu, duyguları bastırdı.

Bugün şehirler yeniden düşünülmeli. Betonun arasına sıkışmış yaşamların, yeşile ve nefese ihtiyacı var. Bir şehrin gelişmişliği; kaç gökdeleni olduğuyla değil, ne kadar insana dokunduğuyla ölçülmeli. Bir park, bir ağaç gölgesi, bir nefeslik sessizlik bazen koskoca binalardan daha değerlidir.

Belki de çözüm çok büyük adımlarda değil… Her sokakta bir ağaç, her mahallede bir park, her şehirde biraz vicdan… Çünkü kentlerin kaybolan seslerini geri getirmek, aslında insanın sesini yeniden duyurmak demektir.

Saygılarımla, Turan YAZAN