Yaşadığımız topraklar, dünyanın en bereketli, en güzel coğrafyalarından biri. Dört mevsimi bir arada yaşarız; denizimiz, dağımız, ovası, ormanı, tarihiyle övünürüz. Ama ne yazık ki çoğu zaman bu güzelliğin farkında olmadan, kendi cennetimizi hoyratça harcarız. Oysa bu topraklar, bize ecdadımızdan emanet; torunlarımıza bırakmamız gereken kutsal bir mirastır.
Vatan dediğin, sadece üzerinde yürüdüğün toprak değildir. Vatan, geçmişindir, kültüründür, dilindir, bayrağındır. Bir ülkenin gerçek değeri, onun toprak genişliğiyle değil, o topraklarda yaşayan insanların yüreğindeki vatan sevgisiyle ölçülür. Bugün bize düşen görev, bu cennet vatanın kıymetini bilmek, onu korumak, yüceltmektir.
Çoğu zaman şikâyet ederiz: “Ekonomi kötü, sistem bozuk, gençler umutsuz…” deriz. Ama hiç aynaya bakıp “Ben bu vatan için ne yapıyorum?” diye sorar mıyız? Vatan sevgisi sadece sözle olmaz. Bu topraklara zarar veren bir çöpe engel olmak da, bir ağacı korumak da, dürüst çalışmak da, adaletli olmak da vatana hizmettir.
Her karışı şehit kanıyla sulanmış bu vatanın üzerinde özgürce yaşıyorsak, birilerinin canı pahasına kazandığı bu özgürlüğü yaşıyoruz demektir. O yüzden her sabah bu ülkenin havasını solurken, bu gerçeği unutmamalıyız. Bayrağımız dalgalanıyorsa, ezanımız okunuyorsa, toprağımızda huzur varsa; işte o, cennet vatanımızın bize sunduğu en büyük nimettir.
Kıymetini bilmezsek elimizden kayar gider. Vatan sevgisi, sadece savaşta değil, barışta da gösterilir. Üretmekle, çalışmakla, birlik olmakla, düşmanlarımızın değil, birbirimizin yanında durmakla…
Unutmayalım, bu cennet vatanın kıymetini bilenler, geleceğin en güçlü Türkiye’sini inşa edecek olanlardır. Her birimizin içinde bir parça vatan vardır; yeter ki o sevgiyle, o bilinçle yaşayalım. Çünkü vatanına sahip çıkan, aslında geleceğine sahip çıkar.
Ne mutlu, bu cennet vatanın değerini bilenlere!



