Atilla SAMAT


AİLE İÇİ İHMALLERİN GETİRDİKLERİ

Hepimizin bildiği gibi aile anne baba ve çocuklardan oluşan en kutsal bir küçük topluluktur. Alt soy ve Üst soy la birbirlerine biyolojik olarak bağlıdırlar. Her birinin bir diğerine karşı sorumlulukları vardır. Bunlar dan birini ihmal ettiğimizde zincir halkaları çözülmeye başlıyor.


Bu yazımda anneden eşten bahsetmek istiyorum. Çocuklardan her birini doğuştan ta ki ayaklarının üstüne duruncaya kadar ilgi ve alaka göstermeliyiz. Kız çocuğuna olan hassasiyet farklı erkek çocuğa olan hassasiyet farklı olabiliyor. Ama en cefakâr vefakâr olan eş çok farklı bir konumda. Eğer kadın çalışmıyor olsa bile dünyanın en ağır işini bedava olarak yapıyor. Yemek ütü temizlik çocuk doğurma ve bakma gibi. Bununla bitiyor mu hayır tabi ki de. Kocasının annesi babası yakınının hizmeti de bu paketin içinde. Eğer bir işte çalışıyorsa o zaman durum daha farklı ki hakkı ödenemez bir durum alıyor. Böyle bir eşe şiddet küfür ve insanlık dışı davranışlarda bulunan kocalara ne demeli. Ah birde aldatmak var değil mi? Kadim dostumdan alıntı olarak yaşadıklarından bir kısmını yazmadan geçmek istemiyorum. Kendisi yukarıda zikrettiğimiz ağır iş işçisi yani hem anne hem evde çalışan hem işte çalışan ve birde kanser gibi bir hastalıkla mücadele eden bir kadın. Mutlu süren evlilik döneminde bile bu kadar yoğunluğun içinde kocasının hasta olan annesine yıllarca hizmet eden biri. Hiçbir zaman eşini çocuklarını vede işini ihmal etmeyen bir eş. Yıllar dan sonra karşılaştığı manzara eşinin onu biriyle aldatması. Özet olarak yaşadığı olay bu. Şimdi insan olarak düşünelim. Bu yapılan revamı. Bu kadar yıldan sonra yaşatılan bu travmanın sonucu nasıl olabilir. Kaldırılabilecek bir durum olmadığı ortada. Ailenin dağılmaması mümkün olabilir mi. Bu kadar emeğin cefanın vefanın bedelini kim ödemeli. Kadın mı evi terk edip ailesine dönmeli. Heyecan peşinde koşarken dağılan yuvalar etkilenen çocuklar. Bunların bedeli ağır olacaktır. Ekonomik anlamda ev için ayrılan bütçenin bir fantezi uğruna başka bir yerlere kaydırılmasından başlayan ihmaller bahaneler yalanlarla yatsıya kadar yanacak olan mum a zemin hazırlayanlar. Bir gün mumun ışığı söndüğünde onlarca yıldan sonra yaşanılan evin içindeki durumu düşünün. Yirmi küsur yıl da yaşanılanlar çocuklar hariç çöp oldu gitti. Affedilir olsa bile yılanın hikâyesindeki gibi olur. Bir adam, evinin bodrumunda, yaralı bir yılan bulmuş. Yılana bakmış, onu iyileştirmiş. Süt verip, beslemiş. Sonunda yılanla adam, dost olmuşlar. Adam her sabah bir çanak sütle, bodruma inermiş.. Yılan sütü içer ve her gün adama bir altın bırakırmış. Adam her gün gelen bir altın sayesinde rahat bir hayat sürmeye başlamış. Adamın bir oğlu varmış.. Hem aptal, hem de açgözlü bir çocukmuş bu. Babasının hiç çalışmadan, nasıl böyle rahat hayat sürdüğünü merak etmiş bu çocuk.. Babasının her hareketini izlemeye başlamış. Bakmış ki, babası her sabah aynı saatte, bodruma, elinde bir çanak sütle iniyor. Gizlice izlemiş olayın sonrasını. Babasının süt çanağını yere koymasını, sonra bir yılanın elikten çıkıp bu sütü içtiğini ve yere bir altın bıraktığını görmüş. Düşünmüş.-Ben bu yılanı öldürürsem, altınların hepsini ele geçiririm, demiş. Ertesi sabah erken kalkmış.. Bir çanak süt ve bir balta almış.. Bodruma inip, süt çanağını yere oymuş.. Yılan süt kokusu alınca delikten çıkmış.. Çocuk baltayı yılanın başına vurmuş.. Yılan çevik davranmış.. Ama kuyruğunun ucu kopmuş.. Dönmüş, çocuğu ısırıp, zehrini bırakmış.. Çocuğu öldürmüş. Bodruma inen baba Yılanın kuyruğunu ve oğlunun cesedini bulmuş,. Acısını yüreğine gömüp, süt dolu çanağı yere bırakmış.. Beklemeye başlamış. Birazdan yılan, delikten çıkmış.. Adama bakmış..-Artık dostluk bitti.. Bende bu kuyruk acısı, sende de bu evlat acısı varken, dost kalamayız, demiş. Böyle bir duruma düşmeden eşlerimizin hakkını yemeyelim ihmal etmeyelim kalın sağlıcakla