Nail ERKAN


AHLAK VE TERBİYE: KAYBOLAN DENGE

Toplumu ayakta tutan esas güç; dışarıdan görünen terbiye değil, vicdanla beslenen ahlaktır. Terbiye öğretilir, ahlak ise insanın kendisiyle imtihanıdır.


Toplumları ayakta tutan en sağlam sütunlar ne ekonomi ne de teknolojidir. Asıl güç, ahlak ve terbiye ile inşa edilir. Bu iki kavram çoğu zaman birlikte anılır ama aslında biri diğerinin aynısı değildir. Ahlak insanın iç dünyasıdır, terbiye ise o iç dünyanın dışa yansımasıdır.

Terbiye, öğretilir. Ailede başlar, okulda şekillenir, sokakta sınanır. “Büyüklerin yanında nasıl konuşulur, küçüklere nasıl davranılır, sofrada, yolda, mecliste nasıl oturulur?” bunların hepsi terbiyenin alanıdır. Terbiyeli insan kurallara uyar, saygıyı elden bırakmaz. Ama bu her zaman ahlaklı olduğu anlamına gelmez.

Ahlak ise insanın vicdanıdır. Kimse görmezken de doğruyu yapabilmektir. Menfaat yokken adil kalabilmektir. Makamdayken kibirlenmemek, güç elindeyken zulmetmemektir. Ahlak, denetlenmez; insanın kendisiyle imtihanıdır.

Bugün en çok yanıldığımız nokta da burasıdır. Terbiyeyi öne çıkarıp ahlakı ihmal ediyoruz. Kibar konuşan, güzel giyinen, protokol bilen ama haksızlık karşısında susan insanlar çoğaldı. Dışarıdan bakınca “ne kadar terbiyeli” dediğimiz nice kişinin, iş ahlaka gelince sınıfta kaldığını görüyoruz.

Eskiden büyüklerimiz “Edep ya hu” derdi. Edep; ahlakla terbiyenin birleştiği yerdir. Ne sadece görgü kurallarıdır ne de sadece niyet. İkisi bir araya geldiğinde insan, insan olur.

Toplumun ihtiyacı olan şey; terbiyesiz cesaret değil, ahlaklı duruştur. Nezaketsiz doğruluk da, ahlaksız kibarlık da eksiktir. Bizi ayağa kaldıracak olan; sözünde duranın, eline diline beline sahip olanın çoğalmasıdır.

Sonuçta mesele şudur:
Terbiyeli görünmek kolaydır, ahlaklı olmak zordur.
Ama bir toplumu ayakta tutan, zor olanı başaranlardır.