Hızlı yemek yemek farkında olmadan birçok insanın yaptığı ancak başta sindirim sağlığı olmak üzere genel sağlık açısından sakıncalı bir alışkanlıktır. İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Mehmet Akif Öztürk, genel olarak bilinen zararları dışında lokmalarını yeteri kadar çiğnemeden yutan, çok hızlı yemek yiyenlerin obezite riskiyle karşı kaşıya kaldıklarını da vurguladı.
İSTANBUL (İGFA)- Obezite yarattığı ve yaratabileceği sağlık sorunları nedeniyle bugün dünyadaki en önemli sağlık sorunlarının başında geldiğini hatırlatan İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Mehmet Akif Öztürk, 2020 yılında yapılan bilimsel bir çalışmada hızlı yemek yiyenlerin yavaş yiyenlere oranla doymak için daha çok besin tükettiklerini ortaya çıkardığını söyledi. Hollandalı bilim insanları tarafından 60 gönüllü üzerinde yapılan ve 2020 yılında sonuçları ‘American Jounal of Clinical Nutrition’ dergisinde yayınlanan çalışmaya göre; yeme hızı ne kadar azalır, çiğneme ne kadar uzarsa doyma hissi de bir o kadar az gıdayla sağlanabiliyor.
Yeditepe Üniversitesi Kozyatağı Hastanesi İç Hastalıkları Uzm. Dr. Mehmet Akif Öztürk, sadece bu çalışmaya göre böyle bir genelleme yapmak doğru olmasa da bu ve benzer çalışmalar bu tezi doğruladığını belirterek sözlerine şöyle devam etti: “Hızlı yemek yiyenlerde daha fazla miktarda besin alımı daha fazla kalori alımı demektir. Bu durum da aslında obezite için ciddi bir risk faktörü oluşturur. Sonuçta obezite alınan kalori ve harcanan kalori arasındaki dengesizlikten kaynaklanmaktadır” diye konuştu.
HIZLI YEMEK OBEZİTE RİSKİNİ GETİRİYOR
Uzm. Dr. Mehmet Akif Öztürk’ün verdiği bilgiye göre hızlı yemek yiyen insanlar, yavaş yiyenlere oranla daha fazla obezite riskine sahipler. Çalışmanın daha net anlaşılabilmesi için iki önemli kavramı bilmek gerektiğini söyleyen Uzm. Dr. Öztürk, sözlerine şöyle devam etti: “Bunlardan biri (ADM) Ağız içi duyusal maruziyet, yani dil üzerindeki reseptörler vasıtası ile algılanan duyu hissi de diyebiliriz. ADM, çiğneme süresi uzadıkça ya da katı şekilli yiyecekler ile daha yüksek düzeyde olurken, sıvı ya da püre tarzında yiyecekler ile ve çiğneme süresi azaldıkça azalmaktadır. Diğer kavram ise adından da anlaşılacağı üzere (YH) Yeme Hızı kavramlarıdır.”
Çalışmada temelde 4 tane grup ve bir de kontrol grubunun bulunduğunu dile getiren Uzm. Dr. M. Akif Öztürk, “Gönüllüler yeme şekilleri farklı olacak şekilde gruplara ayrılarak gözlemlenmiş. Her bir grupta yer alan gönüllüler aralıklı olarak doyum anketlerine tabi tutulup aynı zamanda beslenmelerinin ilk dakikalarında ve beslenme sonunda gönüllülerin kan örnekleri alınarak kanda glikoz, insülin ghrelin ve pankreatik peptid hormon düzeyleri tespit edilmiş” dedi.
KATI YİYECEKLER TOK TUTUYOR
Çalışmanın bir diğer sonucunun da yenilen yemek püre benzeri çiğneme gerektirmeden hızlıca yiyebilecek bir yemek olmadığında ağız içi duyusal maruziyet arttığından daha az besin maddesi ile doymanın da mümkün olduğunun tespit edilmesi olduğunu söyleyen Uzm. Dr. M. Akif Öztürk, bu açıdan bakıldığında günlük yaşantıda zorunlu olmayana hallerin dışında püre gibi hızla yutulan yiyeceklerin çok fazla tercih edilememesi gerektiğini de sözlerine ekledi.
HIZLI YEMEK ÇABUK ACIKTIRIYOR
Araştırma grubunda gözlemlenen bir diğer parametrenin de hızlı yemek ve doygunluk arasında bir bağlantı olduğunu dile getiren Dr. Öztürk, “Daha fazla çiğneme süresi gerektiren gıdalar ile yemek sırasında açlık hissi de daha az oluyor. Bunun yanında yemek sonunda da yeniden bir öğün ihtiyacı da daha az olmaktadır. Araştırma daha hızlı yemek yiyenler ise yemek sonrası dönemde daha çabuk acıktıklarını bizlere gösteriyor” diye konuştu.
HER LOKMA EN AZ 15 SANİYE ÇİĞNENMELİ
Daha yavaş yemek yemenin tokluk hormonu seviyelerini artırabileceği, daha çabuk tok hissetmeye yardımcı olabileceği ayrıca kalori alımını azaltabileceği uyarılarında bulunan Yeditepe Üniversitesi Kozyatağı Hastanesi İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Mehmet Akif Öztürk, hızlı yemek yeme davranışını değiştirmenin mümkün olduğunu da söyledi. Öncelikle bu konuda belli bir farkındalığın oluşması için konunun öneminin vurgulanması ve eğitimler verilmesi gerektiğine işaret eden Uzm. Dr. Öztürk, “Sindirimi kolay olan, çiğnemeden yutulabilen basit gıdalar ile beslenme yerine daha kompleks, sindirimi ve emilimi daha yavaş daha sağlıklı gıdalarla beslenme tercih edilmelidir. Bu konuda özellikle hangi gıdalar bizler için daha uygun ise hekim ya da diyetisyen tarafından destek alınarak bu yönde beslenme düzenlemeleri yapılabilir. Bunun yanında çiğneme süresinin lokma başına en az 15 saniye olacak şekilde ayarlanmasını öneririm” diyerek sözlerine devam etti.
ÖNCE YAPILANLARA GÖRE DAHA KAPSAMLI BİR ÇALIŞMA
Daha önce Japonya’da bu çalışmayı destekler bir benzer çalışma yapıldığını ancak Hollandalı bilim insanlarının yaptığı bu son çalışmanın farkının gıda alımının çeşitli aşamalarında özellikle de ilk dakikalarında insülin seviyelerinin de ölçülmüş olması olduğunu söyleyen Uzm. Dr. Öztürk, bu çalışmanın ayrıca diğer çalışmalara göre hastaların seçimi ve sonucu etkileyebilecek şartların optimizasyonu açısından daha kapsamlı olduğunun da altını çizdi.
Sadece bu çalışmaya göre böyle bir genelleme yapmanın doğru olmasa da bu ve benzer çalışmaların bu tezi doğruladığına işaret eden Uzm. Dr. Mehmet Akif Öztürk, ayrıca şunları da ekledi: “Hızlı yemek yiyenlerde daha fazla miktarda besin alımı daha fazla kalori alımı demektir. Bu durum da aslında obezite için ciddi bir risk faktörü oluşturur. Sonuçta obezite alınan kalori ve harcanan kalori arasındaki dengesizlikten kaynaklanmaktadır. Sadece yavaş yiyerek kilo vermek tek başına tabi ki yeterli olmayacaktır. Sonuçta burada sadece kalori alımının sınırlandırılması değil aynı zamanda kişiler için harcanan kalorinin de belirli bir düzeyde olması ile optimal kilo kontrolü sağlanabilir. Ama şunu çok rahatlıkla söyleyebiliriz ki yavaş yeme ile daha az miktarda besine ihtiyaç duymanın yanında, kontrol edilebilir bir yeme davranışı oluşturarak sağlıklı beslenme yolunda bir başlangıç noktası oluşturabiliriz.”
“Çalışmaya göre hızlı yemek yiyenlerde yavaş yemek yiyenlere göre insülin salınımı yemeğin ilk dakikalarında ve sonunda daha az miktarda olmakta” diyen Uzm. Dr. Mehmet Akif Öztürk, şu bilgileri de verdi: “Bu durum da özellikle şeker hastalarını düşünecek olursak insülin gibi kilit öneme sahip bir hormondan daha az yararlanma anlamına gelir.”