İşitme sistemini oluşturan bölümlerden en az birinde meydana gelen problemler sonucu ortaya çıkan işitme kaybı, yaşam kalitesini düşürüyor. Türkiye’de her bin canlı doğumun 2-3’ünde işitme kaybı tespit edilebildiğini belirten uzmanlar, son yıllarda yenidoğan işitme taramaları sayesinde bu kayıpların erken dönemde tespit edilebildiğini söyledi. Yetişkinlik döneminde ise gürültüye maruziyet, ilaç kullanımı, enfeksiyonlar ve travma gibi sebeplerle işitme kaybının kalıcı olarak ortaya çıkabileceğini kaydeden uzmanlar, arka plan gürültüsü varlığında konuşmaları anlamakta zorluk yaşama, televizyonu yüksek ses ile izleme, telefon konuşmalarında güçlük çekme gibi belirtilerin ciddiye alınması gerektiğini vurguluyor.
İSTANBUL (İGFA)- Üsküdar Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Odyoloji bölümü Öğretim Görevlisi Gökçe Gültekin, işitme kaybı, nedenleri ve tedavi yöntemlerine ilişkin değerlendirmede bulundu.
İşitme sisteminin kendi içinde bölümlere ayrıldığını, bu bölümlerin en az birinde meydana gelen problemlerin “işitme kaybı” olarak ifade edildiğini kaydeden Öğretim Görevlisi Gökçe Gültekin, “İşitmenin gerçekleşebilmesi, sistemin tamamının sağlıklı bir şekilde çalışabilmesine bağlıdır. Ses dalgaları dış ve orta kulağı geçtikten sonra iç kulakta yer alan alıcı hücreler tarafından beyinde işitme ile ilgili alanlara taşınır. İşitilen seslerin anlaşılabilmesi beyin sayesinde gerçekleşir.” dedi.
Gültekin, işitme kaybının genetik veya doğumsal olarak görülebileceği gibi doğum sonrası geçirilen enfeksiyonlar, kullanılan bazı ilaçlar, gürültüye maruziyet gibi çevresel etkenler ile de geç başlangıçlı olarak, yaşamımızın farklı dönemlerinde ortaya çıkabildiğini kaydetti.
İşitme sisteminde problemin ortaya çıktığı bölüme bağlı olarak isimlendirilen işitme kaybı türleri bulunduğunu ifade eden Öğretim Görevlisi Gökçe Gültekin, şunları söyledi:
“Dış ve orta kulakta meydana gelen problemlerin bazıları, tedavi veya cerrahi ile düzeltilebilir. Ancak iç kulak ve sesin beyine gönderildiği yollardaki problemden kaynaklı işitme kayıplarının medikal tedavisi mümkün değildir. Bu durumda, kaybın derecesine uygun olarak seçilen işitme cihazları veya işitsel implantlar ile işitme kaybına çözüm olmak aynı zamanda rehabilite etmek hedeflenmelidir.”
"HER BİN CANLI DOĞUMUN 2-3'ÜNDE İŞİTME KAYBI TESPİT EDİLİYOR"
Doğuştan gelen işitme kayıplarının genellikle iç kulak ve sesin beyine gönderildiği yollardaki problemden kaynaklandığını ve medikal tedavisinin mümkün olmadığını belirten Gültekin, “Ancak yenidoğan işitme taramaları sayesinde bu kayıplar erken dönemde tespit edilebilmektedir. Ülkemizde 2004 yılından itibaren Ulusal Yenidoğan İşitme Tarama Programı kapsamında her yenidoğanın, işitme kaybı açısından risk taşıyıp taşımadığı belirlenebilir. Risk taşıyan yenidoğanlar ise ileri tetkiklerin yapılması için Odyoloji kliniklerine yönlendirilebilir. Türkiye’de her 1000 canlı doğumun 2-3’ünde işitme kaybı tespit edilmektedir.” diye konuştu.
"İŞİTME KAYIPLARI ÇOCUĞUN GELİŞİMİNİ OLUMSUZ ETKİLEYEBİLİR"
Erken çocukluk döneminde işitme kaybının, dil, konuşma, akademik, sosyal ve duygusal gelişimi olumsuz etkilediğine dikkat çeken Öğretim Görevlisi Gökçe Gültekin, “Dolayısıyla işitme kayıplı bir çocuğun erken dönemde cihaz kullanımını sağlamak ve rehabilite etmek, onu sağlıklı işiten akranlarından fark edilemez hale getirir.” dedi.
Öğretim Görevlisi Gökçe Gültekin, özellikle erken çocukluk ve çocukluk döneminde görülen orta kulak iltihabı ile gelen vakaların medikal ya da gerekli ise cerrahi müdahaleler ile işitme kaybının düzeltilebildiğini kaydetti. Gültekin, “Ancak müdahalede geç kalınırsa ya da iltihap kronik hale gelirse, dil ve konuşma gelişimi başta olmak üzere işitme kaybının diğer gelişim alanlarında etkisi belirgin hale gelir.” uyarısında bulundu.