Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, ?Bunları soruşturmak da, savcılarımızın önemli vazifelerinden biridir. Bu anlamda işin ucu kime gidiyorsa, nereye ulaşıyorsa, siyaset ayağında kimler varsa hepsinin ortaya çıkarılması gerekir? dedi.
15 Temmuz gecesinden başlamak istiyorum. Olayın vahameti zaman geçtikçe daha iyi anlaşılıyor. Biz ne yaşadık o gece?
15 Temmuz akşamı olayın ilk anlarından itibaren meselenin ana çerçevesini görebildik. Ancak her gün yeni bilgiler, bulgular ortaya çıktıkça aslında ne kadar büyük bir badire atlattığımızı daha iyi kavrıyoruz. 15 Temmuz sadece bir darbe teşebbüsü değildir. 15 Temmuz, Türkiye`yi önce bir darbe, arkasından iç savaş ve nihayetinde işgale sürükleme senaryosudur. Bu bir işgal projesiydi. Allah`a çok şükür bunu millet olarak bertaraf ettik.
İŞGAL PROJESİYDİ
FETÖ`nün taşeron olduğunu düşünecek olursak, kimin işgal projesiydi?
Çok açıktır ki 15 Temmuz kalkışması, dış güçlerin işgaline hazırlık projesiydi. Bunu söylediğimizde bazıları ?Olur mu böyle şey diyebilirler ama şöyle geçmişe doğru baktığınız zaman, Irak`ın bu hale gelmesi 20 ayda, Suriye`nin ise aşağı yukarı bir buçuk senede oldu. Bu iki ülkede de, söz konusu sürecin başlangıcı, siyasi istikrarsızlık ortamının başarılması sayesindedir. Bu odakların, Türkiye`yi bölüp parçalamak, dış işgale hazır hale getirmek için karşılarındaki en büyük engel, Türkiye`de siyasi ve ekonomik istikrarın olmasıydı. Özellikle 1 Kasım seçimlerinden sonra ortaya çıkan siyasi istikrar, bazı çevreleri çok rahatsız etti. Mevcut istikrar ortamını normal siyasi zeminlerde aşmalarının mümkün olmadığını gördükleri için Türkiye`yi bir darbe teşebbüsüyle, bu sürece doğru sürüklemek istediler. Bunu şimdi çok daha net görüyoruz.
YENİLDİK DEYİP KENARA ÇEKİLMEZLER
Dış odak vurgusu yapıyorsunuz. Son yıllarda istikrarı hedef alan çeşitli kalkışmalar oldu... Şimdi `Biz başarısız olduk` diyerek kenara çekilecekler mi bu odaklar; risk hangi açıdan devam ediyor?
Yeni bilgiler ortaya çıktıkça çok net anlaşılıyor ki bu darbe teşebbüsü alelacele yapılmış bir şey değil. Ciddi olarak hazırlanılmış bir darbe teşebbüsüydü ama Allah`ın lütfu, milletin cesareti, Cumhurbaşkanımızın kararlılığı bu meseleyi geri püskürttü. Bunlar `tamam yenildik` diye asla bir kenara çekilmeyecekler. Türkiye`yi istikrarsızlaştırmak için uğraşacaklar, bunu biliyoruz ve başaramayacaklarını da biliyoruz.
TSK`NIN YAPISI DEĞİŞTİRİLMELİ
Bundan sonrası için `Artık Türkiye`de darbe olmaz` denilebilir mi?
FETÖ`cü terör örgütünün darbe teşebbüsü bertaraf edilmiştir. Ancak şunu ifade etmemiz lazım; darbe üreten bir sistem var. Türkiye`de milli iradenin tamamıyla karar sahibi olduğu bir ortama geçilmediği sürece sistem darbe üretebilecek eksikliklere ve hatalara sahip. Bu nedenle ilk yapılması gereken, TSK`nın yapısının yeniden düzenlenmesidir.Halk 15 Temmuz gecesi sokağa çıktı, ?Gerekirse ölürüz ama devleti FETÖ`ye yedirmeyiz dedi. Millet kendine düşeni yaptı.
ZOR BİR GECEYDİ
O gece sizin için nasıl geçti?
Çok zor ve uzun bir geceydi. O gece bazı arkadaşlarla Çankaya`da Başbakanlıktaydık. Oraya gelen bakan, milletvekili arkadaşlar ile ışıkları karartarak çalıştık. Üstümüzden savaş uçakları ve helikopterler alçak uçuşla taciz ettiler. Kapıya gelen tankları bu esnada vatandaşlar savuşturdular. Hakikaten zor bir geceydi.
Erdoğan`ın çağrısı dönüm noktasıydı
Bu yaptıklarına şaşırmadım. Bunların sütü bozuk olduklarını biliyorum. Ama açık söyleyeyim, TBMM`yi bombalayacak, halkın üzerine ateş açacak kadar insanlıktan çıkacaklarını beklemiyorduk. Katıldığım ilk TV yayınında, ?Evet, zor bir gece geçiriyoruz, ama hiç şüpheniz olmasın, yarın sabah gün ışıdığında Türkiye çok aydınlık bir güne uyanacaktır dedim. Herkes de böyle düşündü, dua yerine geçti ve Allah`a şükür ki ertesi gün çok da güzel bir Türkiye`ye uyandık. Tabi o gecenin dönüm noktası olan bazı anlar var. Bu cuntanın, darbeci katillerin, kalkışmalarını boşa düşüren öncelikle tabii ki Sayın Cumhurbaşkanımızın meydanlara çıkın çağrısıydı. Yüzünde en küçük tereddüt, en ufak bir çekinme emaresi yoktu. Yüzündeki sekinet ve şecaat, millete yansıdı. Çok şükür Milletimiz de büyük cesaretle, büyük gönül huzuruyla sokağa çıktı, bu dönüm noktalarının ilkiydi. Zekai Paşa`nın müdahalesi, arkasından açıklaması, 1. Ordu komutanının açıklaması çok stratejik dönüm noktasıydı. Böylece bu darbeci katillerin bekledikleri muhtemel destek gerçekleşmediği için planları darmadağın oldu. En büyük kahramanlık destanlarından biri Kazan`da yazıldı. Kazan`ın da isminin ?Kahraman Kazan olması düşünülüyor.
Devletten söküp atarız
Babamızın oğlu bile olsa bu millet-devlet düşmanları ile uğraşmak boynumuzun borcu. Bunlar nerede varsa, oradan söküp atmak üzerimize düşen vazifedir. Aksi takdirde şehitlerimizin dökülen kanının hesabını veremeyiz. Türkiye`de böyle bir darbe teşebbüsü olacak ve bunun bir siyasi ayağı olmayacak, bunu düşünmek saflıktır. Mutlaka bir siyasi ayağı vardır. Bunları soruşturmak da, soruşturmaları yöneten savcılarımızın önemli vazifelerinden biridir.
UCU KİME GİDERSE GİTSİN
Bu anlamda işin ucu kime gidiyorsa, nereye ulaşıyorsa, siyaset ayağında kimler varsa bunların hepsinin ortaya çıkarılması gerekir. Hiç bir darbe sivil ve siyasi ayağı olmadan planlanamaz. İşin sivil ve siyasi ayağı da deşifre edilmeli ve mesele bütünüyle aydınlatılmalıdır. Yoksa Türkiye bu şüpheyle yaşayamaz.
ADALETLİ OLACAĞIZ
Soruşturmalarla ilgili çeşitli objektif deliller değerlendiriliyor ama şunu çok net söylemek lazım; bu yapının ne olduğunu bilmek için şimdiye kadar beklemeye gerek yoktu. 28 Şubat`ta başörtüsü mücadelesi verilirken ?Başörtüsü Furuat`dır diyen, 28 Şubat sürecinde ?Refah partisini kapatmayın. Kapatma tehdidiyle seçime sokun, millet bunlara oy vermesin diye akıl veren bu adam değil mi? ?Türkiye`de din sadece İmam Hatipler`de mi okutuluyor diyen bu adam değil mi? İlla birilerinin gözünün açılması için kafasına balyoz mu yemesi gerekiyor! Dolayısıyla saf olmaya gerek yok. Bunlara karşı müsamahakar olunmayacağı gibi adaletsiz de olunmayacaktır. irtibatlı herkesten hesap sorulacaktır. irtibatlı olmayan vatandaşlarımız da rahat olsun,.
KAHRAMANLIK DESTANI
15 Temmuz`dan sonra çok büyük bir kahramanlık destanı var. Bu Sayın Cumhurbaşkanımızın kişisel olarak ortaya koyduğu büyük kararlılık, cesaret, şecaattir ve milletimizin büyük kahramanlığıdır. Dolayısıyla bu sürecin magazinleştirilmesinin doğru olmadığını düşünüyorum. Ama bu anın vacibi, hurafelerle dolu bir dini kültün üzerine inşa edilmiş bir eli kanlı örgütün bertaraf edilmesidir.
7 Ağustos dış politikada milat
Türkiye, 15 Temmuz öncesinde de dış politikada önemli değişikliklere gideceğini ortaya koydu. Hükümet programının beş ana temel üzerine oturduğunu söylemiştim. Bunlardan birisinin de değişen dış politika koşulları çerçevesinde Türkiye`nin yeni dış politika perspektifleri geliştirmesi olduğunu ifade etmiştim. Türkiye başta Suriye krizi olmak üzere, bölgesindeki ülkelerle ilişkiler ve dünyada yeni güç dengelerinin oluşumu noktasında yeni gelişen şartlara göre yeni perspektifler üretecektir.
BU KADAR KARTI OLAN ÜLKE YOK
Dünyada Türkiye kadar elinde bu kadar çok dış politika kartı olan başka ülke yoktur. Coğrafi konumu, kültürü, tarihi ve siyaset üretme becerisi böyle bir imkan veriyor. Türkiye çok taraflı dış politikasını çeşitlendirerek milli menfaatler çerçevesinde değerlendirecek. Ben 7 Ağustos`u milat sayıyorum. Türkiye`de devlet-millet kaynaşmasının bu kadar açık ortaya çıktığı bir dönem olmamıştı. Bunun dış politika bakımından bize çok büyük güç verdiği aşikardır. Sesimiz şimdi daha gür çıkacak, görüşlerimizi çok daha net paylaşacağız. Türkiye`nin sosyolojisini, tarihini bilmeyenlerce `Türkiye eksen mi değiştiriyor` sözleri gündem oluyor. Türkiye`nin bir tane ekseni var, o da kendi eksenidir.
EŞ ZAMANLI ÇOK MUTABAKAT
Türkiye NATO üyesi, AB adayı, Karadeniz Ekonomik İşbirliği üzerinden Rusya`yla ilişkileri var, İslam İşbirliği Teşkilatı`nın üyesi, Türki Cumhuriyetlerin, Balkan ülkelerinin bir parçası. Eş zamanlı çok sayıda uluslararası mutabakatın içerisinde olan bir ülkeyiz. Türkiye asla ve asla tek bir uluslararası ittifakla bağlı ilişkilerini sürdüremez. Şangay Beşlisi`ne üye olmamız veya Rusya ile ilişkilerin iyi olması Türkiye`nin Batıdan kopması demek değil. İlişkilerin hepsinde esas olan ulusal menfaatlerimize uygunluk prensibidir ve Türkiye`nin sahip olduğu birikimle uyum sağlayıp sağlayamayacağıdır.
Nil Gülsüm - Yenişafak