Başbakan Yıldırım, TRT 1 ve TRT Haber ortak yayınında ekrana gelen "Gönül Dağı" programının özel bölümünde, Hollandalı Wilco van Herpen`in konuğu oldu.
Herpen`in, annesi hasta olduğunda Hollanda`ya gittiğini ve zor zamanlar yaşadığını belirtmesi üzerine Yıldırım, "Anam çok genç yaşta öldü, 1971`de annem vefat etti. Yüksek tansiyondan felç geçirdi ve hayatını kaybetti." diye konuştu.
Herpen`in, büyük ağabey olarak zorlanıp zorlanmadığını sorduğu Başbakan Yıldırım, "Zorluğu var tabii. Kardeşlerimin hemen hemen tamamına ben bir anlamda babalık yaptım. Onların büyümesi, iş, güç sahibi olması, evlenmeleri falan, o işleri hep biz yaptık yani. Aile bağları çok güçlü bir aileyiz. Hala bütün kardeşlerimiz, onların çocukları, onların torunları hep zaman zaman bir araya geliriz, geniş bir aileyiz. Bayramlarda falan toplandığımız zaman 500 kişi oluyor. Ben de mutlaka en az bir sefer memleketime giderim, sıla-i rahim yaparım. Onu yapmadım mı çok rahat edemiyorum." yanıtını verdi.
İlk araç olarak otobüs aldıklarını ifade eden Yıldırım, o dönem üniversitenin son senesinde olduğunu ifade etti.
Wilco van Herpen`in, "Çünkü para lazım, siz o zaman, o dönemde iş olarak ne yaptınız?" sorusunu Yıldırım, "Babam iyi bir celepçidir, sonra otobüsçülükten de biraz para kazandık. Daha sonra taksicilik yaptık." şeklinde yanıtladı.
Herpen de, "Onu da yaptı, yok yok ya sizde." demesi üzerine Yıldırım, "İstanbul`da ticari taksimiz vardı 2 tane 80`li yıllarda. Sonra onu da sattık, oradan da para kazandık. Bu sefer parke imalatçılığı yaptık, ahşap parke, binaların altına seriliyor ya. Sonra da denizcilik işine girdik. Tersanede çalıştım, serbest çalıştım." diye konuştu.
Herpen`in, ulaşımın sürekli içinde olduğunu belirttiği Yıldırım, "Tabii, üniversiteyi de ben denizcilikle ilgili bölümde okudum, İstanbul Teknik Üniversitesi Gemi İnşa ve Deniz Bilimleri Fakültesi`nde okudum. Ben denizciyim, mesleğim denizcilik. Ulaşım işi oradan geliyor." değerlendirmesini yaptı.
Eski günleri özleyip özlemediği sorulan Yıldırım, "Tabii. Orada sorumluluklarınız biraz daha az. Kendinize, ailenize daha çok zaman ayırabiliyorsunuz. Ama şimdi burada daha geniş, bütün memleketin sorunları, vatandaşların sorunları, her şeyle ilgilenmeniz gerekiyor, sıkıntıları çözmeniz gerekiyor, vatandaşın beklediği hizmetleri yapmanız gerekiyor. Tabii zor ama bir o kadar da onurlu bir iş. İnsan bir eser meydana getirdiği zaman, bir hizmeti yaptığı zaman bütün yorgunluklarını unutuyor. Mesela geçtiğimiz Osman Gazi Köprüsü 50 sene Türkiye`nin gündeminden düşmeyen, bir türlü yapılamayan bir köprüydü. Şimdi bu köprüyü de Allah`a şükür yaptık, ne kadar büyük kolaylık oldu. İnsanlar buradan, İstanbul`dan Bursa`ya 45 dakikada gidiyorlar, iskender yiyip geliyorlar." ifadelerini kullandı.
"Bizim Cumhurbaşkanımız da kokoreci sever"
Başbakan Yıldırım, kokoreç sevip sevmediğini sorduğu Wilco van Herpen`in çok sevdiğini ifade etmesi üzerine, "Müthiş bir şey. Ben orta-lise eğitimimi Kasımpaşa`da yaptım, Kasımpaşa`nın meşhurdur kokoreci. Bizim Cumhurbaşkanımız da kokoreci sever. Belki bir gün Cumhurbaşkanımızla da program yaparsın." dedi.
Bunun üzerine Herpen, Türkiye`de çok güzel yemekler olduğunu belirterek, bir hazine gibi bitmediğini söyledi.
Yıldırım da Türkiye`nin çok güzel bir ülke olduğunu, aynı anda dört mevsimin yaşandığını kaydetti.
Yıldırım`ın, kızının Türkiye`de dünyaya gelip gelmediğini sorması üzerine Herpen, "Evet evet, Şişli?de. Çok güzel, iyi ki Gonca`yı buldum gerçekten, iyi ki buldum." dedi.
"Siz eşinizle nasıl tanıştınız?" şeklindeki soruyu Başbakan Yıldırım, şöyle yanıtladı:
"Biz aynı köyden akrabayız. Eşim emekli öğretmen. Şöyle, biz amcazade, yani eşimin babasıyla benim babamın babaları kardeş çocukları, üçüncü kuşaktan akrabayız. Dolayısıyla birbirimizi tanıyorduk. Ben üniversitedeyken evlendim."
Yıldırım da Herpen`e, "Zor oldu mu senin, nasıl oldu evlenmeniz, yadırgadılar mı Gonca Hanımın annesi-babası?" diye sordu, Herpen de, "Yok, hiçbir sıkıntı yok. Şöyle bir şey var, ilk gördüğünde benim işim yok, yeni tanıştık." dedi.
Yıldırım da esprili bir şekilde, "Dediler ki ya işsiz güçsüz adam." demesi üzerine, Herpen, "Aynen, baba aynı söyledi, yani `Gonca sen ne yapıyorsun?" ifadelerini kullandı.
Başbakan Binali Yıldırım yine esprili bir şekilde, "Kardeşim, bir baltaya sap olamadın mı filan` dediler öyle mi? Ya işi yok, gücü yok, kızım başka birini bulamadın mı filan mı dediler? Dolayısıyla vermek istemediler mi?" diye sorması üzerine, Herpen, "İlk birkaç ay evet. Aynen öyle, evet. Bana söylemedi, Gonca`ya söyledi. Ama sonra televizyon programına başladık, ooo, sonra havalı oldu, tamam yani, damadımız bu işi yapıyor filan, 180 derece böyle değişti fikirler. Düğün de güzeldi." dedi.
Herpen, Yıldırım`ın sorusu üzerine düğünü İstanbul`da yaptıklarını söyledi.
Herpen`in de Yıldırım`a, "Siz muhtemelen bir köy düğünü yaptınız." demesi üzerine Yıldırım, "Yok, İstanbul`da yaptık, normal nikah yaptık, bildiğimiz nikahlar oluyor ya nikah dairesinde, onlardan yaptık. Ama nişanlar, kınalar, onlar ayrıca yapıldı tabii. Köy düğünleri çok daha farklıdır, üç gün sürer, beş gün sürer, bir hafta sürer." ifadelerini kullandı.
Yıldırım, yollarda konaklama tesisleri olduğunu, en lezzetli yemeklerin de tırcıların, kamyoncuların durduğu yerlerde bulunduğunu söyledi.
Yemek yapıp yapmadığı sorulan Yıldırım, "Yemek yapıyorum, yaparım. Eskiden tabii çok daha yapardım ama şimdi pek zamanım olmuyor. Güzel yemek yaparım. Arnavut ciğerini güzel yaparım, karnıyarık çok güzel yaparım, her türlü yemeği yapardım. Ama siz daha güzel yapıyorsunuz yemekleri." diye konuştu.
Herpen de mutfakta stres atmayı sevdiğini ifade etti. Yıldırım da programlarda gördüğünü, Herpen`in elinin yatkın olduğunu ifade etti.
"Yola çıkmak müzik dinlemek değil mi?" diye soran Herpen`e Başbakan Yıldırım, "Doğru, başka türlü yol bitmez. (Erzincan`a ait `Şu yüce dağları duman kaplamış` adlı türkü) Bu bizim memleketin türküsüdür, bizim türkülerimiz hep acıklıdır. Çünkü Erzincan depremlerden çok acı çeken bir ildir. Bütün türküler umutsuzluk üzerine, acı üzerine, aşk-sevgi üzerine." yanıtını vererek bir süre türküye eşlik etti.
Çalan türkünün kendisini çocukluk, gençlik yıllarına götürdüğünü belirten Yıldırım, şöyle konuştu:
"Bu türkü bizi çocukluk yıllarımıza, gençlik yıllarımıza götürüyor, o günleri yaşatıyor. Biraz çaresizliği, hayatın zorluklarını, insanın bu zorluklar karşısında mücadele gücünün yeterli olmadığı, bunlar böyle aklımıza geliyor, hüzünleniyoruz. Çocuklarımıza hayatın sadece güzel taraflarını değil zorluklarını da göstermek lazım. Aksi halde bir sıkıntıyla, zorlukla karşılaştıkları zaman ona dayanma güçleri kalmıyor. O yüzden hayatın güzel yönlerini tabii ki yaşamak lazım ama her zaman güzel olmadığı, zaman zaman da zorluklar olabileceği düşüncesinin çocuklukta kazanılması lazım ki onlara karşı koyabilme, yaşama azmini devam ettirme imkanı olsun. Zaman zaman ben o yüzden çocuklarımı hep köyüme, memleketime götürürüm, oralarda geçen günlerimizi onlara anlatırım, o çok faydalı bir şey.
Merak ediyorlar `Niye bizi buraya getirdi?` Burası küçücük bir yer, 30-40 tane ev var, tarlalar var, sular var, ağaçlar var. Ama biz onların yaşındayken orası bizim için büyük bir dünyaydı ve her karışında bizim mutlaka bir anımız var. Onları dolaştırıp şurada bak ben çift sürerdim, şurada kağnı arabasıyla gelirken devirdik arabayı. Mesela yaşadığımız olayları, işte şurada sığırlarımız, kuzularımız yayılırken kurt geldi, iki tanesini kaptı, çok üzülmüştük, böyle şeyler. O günlere gidiyor insan, o günleri hatırlıyor ve o günleri tekrar yaşama fırsatı buluyor."
Başbakan Yıldırım, insanın yaptığı işten memnun olduğu müddetçe hayattan zevk aldığını ancak memnun değilse mutlaka bir değişiklik gerektiğini dile getirdi.
Şu anda milletin kendilerine bu görevi, bu sorumluluğu verdiğini aktaran Yıldırım, "Biz en iyi şeklide yerine getirmeye çalışıyoruz. Ne yapıyoruz? Cumhurbaşkanımızın başkanlığında, liderliğinde ülkemizin kalkınması, gelişmesi için insanlarımızın huzur ve mutluluğu için gayret gösteriyoruz." diye konuştu.
Başbakan Yıldırım, içinden geçtikleri tünelden bahsederek, "Bak bu tünel de çok özeldir, 4 şeritli bir yol geçiyor içinden, Türkiye`de ilk defa 4 şerit aynı tünelden geçiyor. Normalde 3 şeritli tüneller var ama, bu 4 şeridin birden geçtiği bir tünel, bu çok özel bir teknolojiyle imal edildi." dedi.
Aslında başbakanların, bakanların, kendileri gibi görevlerdeki insanların hayatının çok parlak ve cazip olmadığını vurgulayan Başbakan Yıldırım, şöyle konuştu:
"Niye? Adeta kontrollü serbestlik gibi yaşıyoruz, istediğiniz gibi hareket edemiyorsunuz. Koruma, güvenlik, çok insan etrafınızda oluyor, normal sade vatandaş gibi hareket etmek istiyorsunuz, edemiyorsunuz. Tabii korumalarınız endişeleniyor bir şey olacak diye, siz de böyle etrafınızın kuşatılmış olmasından hoşlanmıyorsunuz, insanlarla kucaklaşmak istiyorsunuz, oturup çay içmek, sohbet etmek, dertleşmek istiyorsunuz; öyle zorluklar yaşıyoruz. Ama ben mümkün mertebe fırsat buldukça vatandaşların arasına girmeyi tercih ediyorum."
"Cumhurbaşkanımızla Kasımpaşa`da tanıştık"
Wilco van Herpen`in, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile nasıl tanıştıklarını sorduğu Başbakan Yıldırım, şunları anlattı:
"Cumhurbaşkanımızla Kasımpaşa`da tanıştık. Kendisi Kasımpaşalı`dır. Ben de orta, lise eğitimimi Kasımpaşa`da yaptım. İlk tanışmamız 70`li yılların sonunda tanıştık, Milli Selamet Partisi`nde siyaset yapıyordu gençlik kollarında ve aynı zamanda da Camialtı Tersanesi`nde futbol oynuyordu, o vesileyle tanıştık. Daha sonra İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olunca, ben de orada İDO`nun Genel Müdürü oldum, 94-99 yılları arasında birlikte çalıştık ve orada İDO`yu Marmara`da, boğazlarda çok büyük bir başarılı şirket haline getirdik. Ben görevi 99`da bıraktığımda İDO hızlı deniz taşımacılığında dünyanın en büyük şirketiydi."
Cumhurbaşkanı Erdoğan`ın belediye başkanlığı süresini tamamlayamadan cezaevine girdiğini anımsatan Yıldırım, şöyle devam etti:
"Cumhurbaşkanımız malum görev süresini tamamlamadan cezaevine gitti. Ben de İDO`dan ayrıldım, daha sonra serbest çalışmaya devam ettim. Sonra Cumhurbaşkanımız 2001 yılında AK Parti`yi kurarken beni de davet etti, partinin kurucuları arasında yer aldım. 12 yıldan fazla Ulaştırma Bakanı olarak görev yaptım, bütün bu köprüler, yollar, havalimanları, internet, geniş bant, demir yolları, hızlı tren o dönemde yapıldı. Türkiye`de doğudan batıya, kuzeyden güneye çok büyük bir altyapı kalkınma hamlesini gerçekleştirdik. Daha sonra malum 2016 Mayıs`ında AK Parti`de bir görev değişimi oldu, AK Parti Genel Başkanı oldum kongreden sonra, Sayın Cumhurbaşkanımız hükümeti kurma görevini verdi. O günden beri de işte 65. Hükümet`te görevimizi sürdürüyoruz, Cumhurbaşkanımızla beraber onun liderliğinde ülkemiz için, milletimiz için çalışmaya gayret ediyoruz."
"Bu görevler gelir geçer ama insanlık bakidir"
Herpen, Yıldırım`a programın anısına bir hediye verdi. Yıldırım, hediyenin üzerindeki lale figürlerine ilişkin, "Laleler tabii Osmanlı`dan gitme biliyorsun." dedi.
Yavuz Sultan Selim Köprüsü`nün görünmesi üzerine Yıldırım, "Şuraya bak, muhteşem bir eser. Bu köprünün özeliğini biliyor musun? Bu dünyanın en geniş köprüsü, 60 metre açıklığı var, 4 şerit gidiş, 4 şerit geliş, ortada da bir gidiş-bir geliş tren yolu var. Yani tren yolu yaptığımız zaman ortayı da hızlı tren geçecek." dedi.
Herpen, "Eminim millet bu bölümden bayıldı, yani şimdi değişik bir Binali Yıldırım görüyorlar. O insanlar için o kadar önemli ki, çünkü resmi olarak bir Başbakan, tamam, yani çok şey, ağır bir şey." demesi üzerine Yıldırım, "Yani görevimiz ne olursa olsun her şeyden önce insanız. Yani bu görevler gelir geçer, ama insanlık bakidir." ifadelerini kullandı.
Wilco van Herpen Yıldırım`a, "Ve yol bitiyor, biz artık son durağa geldik. Ama böyle bir şeyi söylemek gerekir, saygı var, çok güzel otobüs kullandınız ya vallahi billahi gerçekten." dedi. Yıldırım da cevaben, "Ya işte gayret ediyoruz." diye konuştu.
Herpen`in, otobüsle vedalaşmanın zor olup olmayacağını sorduğu Başbakan Yıldırım, "Biraz." yanıtını verdi.
Başbakan Yıldırım, program için Herpen`e teşekkür etti.